User:Huseyindeniz~enwiki
Li Ser Bîranîna Pênûsa Azad Huseyîn Denîz
Cangorî (Şehîd) Huseyîn Denîz di sala 1992an de, di roja 9ê Tebaxê de, li Serêkaniyê (Ceylanpinar) ya Ruhayê ji aliyê çeteyên Hizbûlkontra yên Dewleta Tirk ve, bi çavdêriya polîsên dewletê hat gulebarandin û di roja 10/Tebax/1992an de jiyana xwe ji dest da, tev li refên şehîdên têkoşîna azadiya Kurdistanê bû. Di salvegera 18. a şahadeta cangorî de em bi rêzdarî û bi girêdayîna pênûsa azad bi bîr tînin. Ger îroj gelê me bi wêr û biryarî rojên beyankirina Xweseriya Demokratîk dijî, bi saya van pênûsên azad ên berxwedanêr e.
Huseyîn Denîz, di sala 1956 an jidayik dibe. Ew xwarziyê Mûsa Anter bû; ji gundê Sitilîlê (Akarsû) ya girêdayî Nisêbînê bû; lê jiyana wî li Serêkaniyê, li metrepolan û li zindanê derbas bû.
Huseyîn, pênûseke xurt a wêjeya kurdî bû; rojnameger, nivîskar, mamoste û endamê PENê bû. Ji bo lipêşxistina zimanê kurdî, wêje û çanda kurdî, hewildan û xebatên wî yên grîng ên wekî berhevkirina biwêj û gotinên pêşiyan, amadekirina ferhanga zazakî-kurmancî û bi dehan nivîsên din hebûn. Qasî vê nasnameya xwe ya nivîskarî, di rojnameyên kurdî û tirkî de bi sedan nivîsên wî hatine weşandin.
Li gel vê yekê, dema tevgera Apogerî li Ankara nû dest pê dike, bi rêber Apo re peywendî datîne û dibe mîlîtanekî pêşeng.
Di hatina tevgera Apogerî ya Kurdistanê de, li Serêkaniyê, li Sêwerekê û li Omeriyan weyneke pêşeng dileyize û di perwerdekirina kadroyan de mamostetiyeke çalak dimeşine.
Di salên Cûntaya 12ê Îlona 1980yî de, zêdeyî çar salan li zîndana Amedê dîl dimîne û ji endamtiya PKKê tê darezandin. Piştî derketina ji zîndanê li serêkaniyê ya Ruhayê bi cih dibe û dest bi nivîskariyê dike. Ji Azadiya Welat û rojnameyên din re dinivîsîne. Bi nivîsandinên xwe di hişyarkirina gel a li hemberî polîtîkayên şerê taybet ê bêhişkirina gel weyneke grîng dileyize û bala dijminan dikişîne ser xwe. Dikeve bin takîbata polîsan. Polîs wî dişopînin û di bin çavdêriya polîsan de bi destê endamên Hizbûlkontra li Sûka Serêkaniyê bi awayekî xayintî ji paş ve tê gulelêdan. Bi birîndarî radikin Ruhayê, li wê derê ji tirsa dewleta tirk textor mudaxaleya pêwîst nakin. Ji aliyê malbat û dostên wî ve dibin nexweşxaneya Amedê, lê bi rê de jiyana xwe ji dest dide û tev li refê karwanê azadiyê dibe.
Li ser şehîdbûna Huseyîn Denîz, xalê wî Mûsa Anter, li ser gora wî wiha dibêje;
- “Xwezî ew guleya berdan te, li min ketiba; li şûna te ez ba ma!”
Wekî bîranîna hemû cangoriyên têkoşîna azadiya Kurdistanê bîranîna şehîd Huseyîn Denîz jî, di têkoşîna azadiya gelê Kurdistanê de dijî û pênûsa wî di wêje, nivîskarî û rojnamegeriya kurdî de her wê bilive, qet raneweste!
Şehîd bê mirin in!
Hesen Huseyîn Denîz
Özgür Kalem Hüseyin Deniz'in anısına
Gazeteci, yazar, öğretmen, PEN üyesi Hüseyin Deniz 1992 yılının 9 Ağustos’unda haince bir saldırıyla Türk polislerinin gözetmenliğinde Ceylanpınar çarşısında hizbulkontra güçlerince katledilişinin 18. yılı. Hüseyin Deniz Kurdistan halkının özgürlük mücadelesinde yaşıyor, halkımız şehitlerinin izinde daha gururlu, özgürlük mücadelesinde daha azimli ve zafere daha yakınlaşmış olarak ilerliyor.
Şehadetler hep hüzün verir insanın içine. Bir gidiş, bir ayrılış hüznü vardır derinden yüreğe ve belleğe işlenen. Yarım bırakılmış hayaller, işler, sohbetler, planlar gelir akla ilkin, sonra tadına varılmamış anılar, tebessümler, dostluklar, sevgiler..
Kolay değil bir halkın binbir emekle yetiştirdiği nadide evladının bir çırpıda haince bir kurşunla bağrından sökülüp alınması. Her biri insanlık değeri ve sonuçta insanlığın büyük bir kaybı oluyor. Yazar, gazeteci halkın dili, kulağı, söylemi ve kendini ifade etme aracıdır. Egemenlik halkı susturmayı hedeflediğinde gazeteci ve yazarlara öncelik vermesi halkı duyusuz bırakma amaçlıdır. Duyusuz bırakılan halk kolay güdülmeye müsait halk olacakt ır zira. Hele halkı öğretmensiz ve öncüsüz bırakmak daha beteri bir köleliğe boyun eğdirebilmenin yol ve yöntemi olarak seçilir egemenlerce. Hüseyin Deniz’de bir halkın kendini dile getirebileceği tüm özellikler somutlaşmıştı. Apocu hareketin ilk yıllarıyla birlikte ilk kadroları arasında yer alarak halkın öncülüğünde büyük pratik sahibi oldu.
Ceylanpınar’a 1970’li yılların ikinci yarısında Apocu hareketin girmesi, yerleşmesi ve kadrolarını çıkarıp eğitmesinde birincil derecede rol oynad ı. Bu yıllarda aynı zamanda Türkiye’deki çeşitli gazete ve dergilere yazılar yazıyor, Kürtçe zazaca sözlük üzerine çalışıyor, halk içinde derlediği Kürtçe deyimleri bir kitaba dökme çalışmalarını yürütüyor ve yanısıra ilkokul öğretmenliği yapıyordu.
Hüseyin’de okuma, yazma bir tutku derecesinde ileri düzeydeydi. Okuduğu kitapları büyük bir özenle korurdu. 12 Eylül askeri cuntası geldiğinde en büyük kaygısı kitap sayısı binleri bulan kütüphanesini nasıl koruyabileceğiydi. Askerlerin sıradan siyasi romanları dahi büyük bir öfkeyle yırtıp yaktıkları bir süreçte kütüphanesindeki onlarca klasik eseri, roman, hikaye, inceleme araştırma kitab ını bu tufandan korumak büyük meseleydi. O her kitabına bir evladı titizliğiyle yaklaşt ı ve kendisi tutuklandığı halde askerlerin eline geçmelerine izin vermedi.
Yazarlık konusunda hem okuma birikiminin, hem de doğal yeteneğinin getirdiği bir derinlik ve kapsayıcılık sahibiydi. Yazıları doyurucu, akıcı ve anlam sahibiydi. Bu nedenle daha öğrencilik yıllar ından itibaren çeşitli gazete ve dergiler ona yer ve değer vermiştir.
Okul yılları büyük yoksulluk içinde Ceylanpınar’da daha çok öğretmenlerinin okuma masraflarını üstlenmesiyle geçmiş, daha sonra yatılı öğretmen okulu sınavlarını kazanarak Akşehir’de okuyup mezun olmuştur. Okulda çalışkanlığı nedeniyle, sürekli öğretmenlerinin beğenisi ve desteğini kazanmış ve arkadaşları içerisinde saygın bir yer edinmesini sağlamıştı. Öğretmenliğe Siverek’in Tavukçu köyünde başlayan Huseyin Deniz burada halkın içinde yaşayarak halkla bütünleşmesini bilmiş ve halkın devlet nezdindeki sorunlarını çözmede hizmet sunduğu kadar, halkın yerel gelenek ve göreneklerini incelemiş, Zazaca dilini gramerik ve pratik olarak öğrenerek kürtçenin lehçeleri arasında anlama kolayl ığını sağlamak amacıyla zazaca Kürtçe sözlük hazırlamış, halk arasında kullanılan yüzlerce deyim, atasözü, fıkra, hikaye ve masalı derleyerek kitap haline dönüştürme çaba ve çalışmalarında bulunmuştur.
12 Eylül’ün hemen öncesine denk gelen bu çalışmalar ını daha sonra atandığı Nusaybin kırsalındaki Harabbaba köyündeki öğretmenlik sürecinde de devam ettirmiştir. Ancak bu süreçte PKK ile KUK arasındaki çatışmaların hedefi olmuş ve beraberinde kalan Hasan adlı köylü KUK’çular tarafından katledilmiş, bununla kendisine gözdağı verilmek ve militanca çalışmalarından uzak tutulmak istenmiştir.
Ama Hüseyin hiçbir zaman militan özünden taviz vermeden gerektiğinde silahı omuzlayarak köy köy ev ev dolaşıp Kürt halkının özgürlük mücadelesinin doğru öncülüğünün savunucusu ve militanı olmasını bilmiştir.
12 Eylül’e denk gelen bu yıllarda yakın köyde bulunan dayısı Musa Anter ile ilişkileri, köylülere devlet nezdinde sahip çıkarak sorunlarının çözümünde aktif rol üstlenmesi, öğrencileriyle Kürtçe konuşması ve eğitim vermesi, Apocu hareketle yakın ilişkilenmesi gibi aktiviteleri nedeniyle güvenlik güçlerinin hedefi olur ve tutuklanma, sorgulanma, işkence ve zindan ile karşı karşıya kalır.
Zindan yılları 12 Eylül sürecinin en vahşet dolu yılları olur. Buna rağmen direnişçi kişiliği ve arkadaşlarına sahip çıkmasıyla öne çıkar. Zindandan çıktığında Ceylanpınar’a yerleşerek gazete ve dergilere yazı yazma ve 12 Eylül öncesinde başlayıp tamamlayamadığı edebi, yazınsal çalışmalar ını derleme ve sonuca ulaştırmaya çabalar. Ülke, Gündem, Azadiya Welat gazetelerine yazılar yazar. Ankara’ya yerleşerek gazetenin çalışmalar ına direkt katılmayı istese de maddi olanakları el vermediğinden bunu gerçekleştiremez.
Gazete sorumluları da maddi destek vermeyince Ceylanpınar’a yerleşmek zorunda kalır. Ancak Ceylanpınar üzerinde dewletin sindirme ve uyutma hesapları ve uygulanan politikaları vardır. Huseyin bu halkın içinde yerleşmiş biri olarak halkın sindirilmesi politikalarını yazılarında teşhir eder, halka cesaret ve moral verir, devletin halk üzerindeki uygulamalarını gazetelere yansıtarak deşifre eder. Halkın içine karışarak tez zamanda uyanma, aydınlanma ve bilinçlenmelerini sağlar.
Bu çalışmalarıyla kısa zamanda devlet güçlerinin hedefi olur. 1990’lı yıllar sonrasına denk gelen bu süreçte, devlet gelişen halk uyanmas ı ve ayaklanmasını normal savaş yöntemleriyle bastıramadığı için, yasadışı karşıt çete örgütleri kurarak bastırmayı hedeflemişti. Bu çete örgütlerinden biri de Hizbulkontra diye bilinen, İran’la işbirliği içerisinde kurulan ve tek amacı Kürt halkının yükselen mücadelesini tasfiye etmek olan paravan tetikçiler örgütüydü.
Devlet güvenlik güçlerinin maddi ve istihbari desteğiyle tetik çekerek Kürt halkının öncülerine, aydın, yazar, gazeteci, yurtsever ve önderlik edebilecek kişiliklerine yönelen Hizbulkontra’nın nasıl devlet eliyle kurulduğu ve işi bittiğinde de bir operasyonla nasıl tasfiye ettiği hala hafızalardadır. Her ne kadar o yıllarda İran tarafından kurulan bir örgütün içerisine Türk MİT’inin sızarak ele geçirmesi ve kendi kirli savaş emelleri doğrultusunda kullanması biçiminde yorumlandıysa da, bu son aylarda İran-Türkiye arasındaki PKK gerillalarına karşı geliştirilen ortak harekat ve yönelim, bu Hizbulkontra oluşumunun da İran-Türkiye arasındaki gizli bir ittifakla Kürt özgürlük hareketine karşı kurulduğu daha açıkça anlaşılmaktadır.
Bu gerçeği bu şehadet vesilesiyle dile getirmekte yarar vardır. Hüseyin Deniz katledilmeden az bir kaç gün önce telefonla beni aram ış ve polislerin kendisini yakın takibe aldığını belirtmişti. Aradan iki üç gün geçmeden 9 Ağustos günü Hizbulkontra denen ve asl ında Ceylanpınar halkının iyi tanıdığı Imam Hatip Okulu kokenli sokak serserisi tiplerce polis gözetiminde çarşı ortasında arkadan haince saldırılarak kurşunlanmıştır.
Ağır yaralı olarak kaldırıld ığı Urfa Devlet Hastanesi’nde devlet güvenlik güçlerinin korkutması sonucu doktorlar gerekli müdahaleyi yapamamış, yaşaması için gerekli cihazları devreye sokmamışlardır. Aile ve çal ışma arkadaşlarının ısrarlı çabaları sonucu kaldırıldığı Diyarbakır Hastanesi’ne ise daha varmadan yolda yaşamını yitirdi.
Bu olayda devlet güçlerinin birincil derecede sorumluluğu olmasına rağmen benzeri binlerce faili meçhul olay gibi, bunun faili aleni olduğu halde hiçbir soruşturma ya da kovuşturma yapılmamış ve örtbas edilmiştir.
Hüseyin Deniz’in şahadetinin 18. yılında yeniden Kürdistan’a egemen devletlerin karanlık işbirliği temelinde kirli savaşlarını halkımıza ve öncüsü özgürlük savaşçılarına yönelttiklerine tanık oluyoruz. Bu 18 yıl halkımızın öncülerinin katledilmesiyle, kalemlerinin susturulmasıyla yenilmeyeceğini, yıkılmayacağını defalarca göstermiş olduğundan bu şehadetin yıldönümü vesilesiyle bu son sald ırıların da halkımızın ve öncülerinin kararlı ve özgürlük tutkunu çabalarıyla boşa çıkartılacağını belirtmekte yarar vardır. Halkimiz şehîtlerin izinde Demokratîk özerklik adimlarini atarken bu ölümsüz kalemlerden güç ve cesaret almaktadir.
Gerçekten de 1992 yılında Hüseyin Deniz ve yüzlerce aydın, yazar, gazeteci ve halkın ileri gelen kişiliklerinin katledilmesiyle ne Kürt halkının direnişi, ne aydınlar ının kalemi, ne de edebiyat ının ürünleri tüketilebilindi; tersine budanan ağaç misali daha da gürleşti ve serpildi. O günden bugüne halkımız televizyon, radyo, gazete, dergi, okul, site vb. Kürtçe yayın araçlarına sahip oldu. O günlerde parmakla sayılan yazar, sanatçı, gazeteci, öğretmen, aydın vb. kişiliklerin yerini bugün sayılamayacak kadar çok insanın aldığını da biliyoruz. Bunlar tüm bu şehadetlerin halkımıza kazandırdığı değerlerdir. Bu gerçek ile şehadetinin 18. yılında Hüseyin Deniz’i ve onun soylu kişiliğinde tüm özgürlük şehitlerini, tüm özgür kalem şehadetlerini sayg ıyla anıyor, anıları önünde büyük bağlılık ve kararlı izleyicilikle eğiliyoruz. Özgürlük şehitleri ölümsüzdür.
Hesen Huseyin Deniz